Magazin

Rusya-Ukrayna krizine dair çarpıcı yorum! ‘30 yıl öncesinin pişmanlığını yaşıyor…’

Kerim Ülker, bugünkü köşesinde Rusya-Ukrayna krizine dair çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Rusya-Ukrayna krizine dair çarpıcı yorum! ‘30 yıl öncesinin pişmanlığını yaşıyor…’
21-02-2022 12:04

Dünya yazarı Kerim Ülker, Rusya-Ukrayna krizine dair çarpıcı bir yazı kaleme aldı. New York Times’ta yayımlanan ‘30 yıl önce nükleer silahlarını teslim etti, şimdi pişmanlık içinde’ başlıklı yazıyı köşesine taşıyan Ülker, “Ukrayna, Rusya’ya güvenmeyip o anlaşmayı imzalamasaydı ve şu anda 6 bin nükleer başlık ve silaha tekrar sahip olsaydı, Putin, nükleer tehditte bulunur muydu? Sanmıyorum. Dünyanın en büyük nükleer güçlerinden biri olan Ukrayna’ya bırakın baskı kurmayı, sarı ve mavi renkli bir kuşa taş bile atamazdı diye düşünüyorum…” değerlendirmesinde bulundu.

Kerim Ülker’in ‘Ukrayna, 30 yıl öncesinin pişmanlığını yaşıyor’ başlıklı yazısı şöyle:

Geçtiğimiz haftalarda ABD’nin önde gelen gazetelerinden New York Times’ta dikkat çeken bir makale okudum. “Ukrayna 30 yıl önce nükleer silahlarını teslim etti, şimdi pişmanlık içinde” başlığıyla çıkan makale aslında Kiev-Moskova hattındaki gerilimin de özetini ortaya koyuyor. Yazıda detaylı olarak yer almasa da 1994 yılında imzalanan Lizbon Protokolü ve Budapeşte Anlaşması, Ukrayna’nın Batı ve Rusya’yı tekrar sorgulamasını da gözler önüne seriyor. Gelin o anlaşmayı önce hatırlayalım. Soğuk Savaş’ın 1991’de tamamen sona ermesinin ardından bağımsızlığını kazanan ülkeler arasında yer alan Ukrayna, dünyanın en büyük 3 nükleer gücünden biriydi. Nükleer silahların azaltımı süreciyle başlayan görüşmelerde Kiev Hükümeti, 1.900 adet stratejik ve 2.650 ila 4.200 arasında tahmin edilen sayıda taktik nükleer silah silahları “güven koşuluyla” Moskova’ya devretti. Ukrayna’nın sahip olduğu nükleer silah sayısının günümüzde Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan, İsrail gibi ülkelerin toplamından katbekat fazla olduğunu da hatırlatalım.

İşte o anlaşmada yer alan Rusya, ABD ve İngiltere, Ukrayna’ya yönelik bir söz verdi. Anlaşmada Rusya ve taraf ülkelerin Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına yönelik tehditlere veya güç kullanımına karşı güvenlik güvenceleri de içermekteydi. Hatta o anlaşmada “İmzacı ülkelerin Ukrayna’ya yönelik bir tehdide ya da kuvvet kullanımına başvurmayacakları ve Ukrayna’nın bir tehditle ya da saldırganlıkla karşılaşması durumunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni (BMGK) harekete geçirecekleri vurgulanmaktadır.”

Her ne kadar 2014 yılında Rus güçlerinin Ukrayna’ya bağlı Kırım’ı ilhak etmesi ve sonrasında Donbass ve Luhanks bölgesindeki isyanları hem silah hem de askeri olarak desteklemesi sürecinde 1994 yılındaki o anlaşmayı tekrar gündeme getirdi. Putin, bu süreçte kendisine yöneltilen Budapeşte Memorandumu uyarısına da “O anlaşmayı ben imzalamadım” diyerek kabul etmediğini dile getirdi.

Yani bir anlamda Ukrayna tam manasıyla Moskova tarafından kandırılmış, sahibi olduğu nükleer gücü yok yere Rusya’ya teslim etmişti. Zira Putin’in NATO’ya yönelik nükleer güç tehdidinde bulunması, Rusya’nın oyunu istediği gibi kurgulamasının da önünü açtı.

Hatta 2015 yılında Alman Focus dergisi, Rusya’nın Kırım’ı işgal ederek ve Donbas’ta hibrit savaşı başlatarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliğini ihlal ettiğini, Rusya’nın eylemlerinin, uluslararası normların ihlali olduğu ve kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi antlaşmalarına aykırı olduğu kaydedildi.

Focus’ta “Nükleer silah, Kırım’ın işgalini önleyebilirdi” başlığıyla çıkan yazıda uzmanların görüşü şu şekilde belirtilmişti: “Rusya, Kırım’ı işgal etti, böylece vaatlerinin çoğunu bozdu. Moskova, Budapeşte Memorandumu’nun yükümlülüklerinden vazgeçmesinin yanı sıra tesis edilen dünya düzenini ihlal etti.” Ukrayna’nın NATO üyeliği dışında kalan tek alternatifi nükleer güce tekrar sahip olmak. 2018 yılında NATO’nun Ukrayna konusunda kararsızlığı, Kiev’de tekrar nükleer silah üretimini gündeme getirmişti. NATO misyonu eski temsilcisi General Pyotr Garaşuk, Ukrayna'nın nükleer silah üretmek için benzersiz imkanlara sahip olduğu iddiasını gündeme getirerek, Kiev'in sadece atom bombası değil, füzeler için tam teşekküllü nükleer başlıklar üretebileceğini kaydetmişti. Garaşuk’un bahsettiği tesisler, SSCB’nin nükleerdeki üretim üssü olan kıtalararası balistik füze fabrikasının Dnyepr'deki tesisti.

PUTİN, NATO'YA İLK UYARISINI 2008'DE YAPMIŞTI

Peki Putin, Ukrayna’yı istila edecek mi? Gürcistan’daki hatayı yapmak istemeyen Batı, istihbarat savaşlarından proaktif davranarak Putin’in istilayla ilgili önünü tıkayan hamleler yaptı. Putin her ne kadar “Ukrayna’yı işgal etmeyeceğim” dese de Budapeşte Anlaşması’ndaki sözünü unutan Rusya’nın burada da fikrinden cayabileceği biliniyor.

Zira 2008 yılında Putin’in ABD Başkanı George Bush ile görüşmesindeki ifadeler çok can alıcı. Putin, o görüşmede Ukrayna’nın bir devlet bile olmadığını, sahip olduğu toprakların bir bölümünün Doğu Avrupa diğer bölümünün ise Rusya’ya ait olduğu görüşünü dile getirmişti. Hatta NATO konusundaki şu andaki tavrını da ilk kez orada söylemiş, Ukrayna’nın NATO’ya dahil olması halinde parçalanabileceği uyarısını seslendirmişti.

Gelinen noktada 30 yıl önce alınan kararların etkisi günümüzdeki çatışmayı ortaya koydu. Rusya, Ukrayna’ya verdiği sözleri unuttu. Ukrayna, Rusya'ya güvenilmeyeceğini öğrendi. Batı, Ukrayna’yı yalnız bıraktı.

Sahi; Ukrayna, Rusya’ya güvenmeyip o anlaşmayı imzalamasaydı ve şu anda 6 bin nükleer başlık ve silaha tekrar sahip olsaydı, Putin, nükleer tehditte bulunur muydu? Sanmıyorum. Dünyanın en büyük nükleer güçlerinden biri olan Ukrayna’ya bırakın baskı kurmayı, sarı ve mavi renkli bir kuşa taş bile atamazdı diye düşünüyorum…

Yazının tamamı için tıklayın!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER